NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
حَنْبَلٍ
حَدَّثَنَا
عَبَّادُ
بْنُ
الْعَوَّامِ
عَنْ هِلَالِ
بْنِ خَبَّابٍ
عَنْ
عِكْرِمَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
أَنَّ
ضُبَاعَةَ
بِنْتَ
الزُّبَيْرِ
بْنِ عَبْدِ
الْمُطَّلِبِ
أَتَتْ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَقَالَتْ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
إِنِّي
أُرِيدُ
الْحَجَّ أَشْتَرِطُ
قَالَ نَعَمْ
قَالَتْ
فَكَيْفَ أَقُولُ
قَالَ قُولِي
لَبَّيْكَ
اللَّهُمَّ
لَبَّيْكَ
وَمَحِلِّي
مِنْ
الْأَرْضِ حَيْثُ
حَبَسْتَنِي
İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet
edildiğine göre,
Dubâa bint ez-Zübeyr b.
Abdilmuttalib, Resûlullah (s.a.v.)'e gelip,
Ey Allah'ın Resulü, ben
hacca gitmek istiyorum (ihrama girerken) şart koşabilir miyim? demiş. Resûl-i
Ekrem (s.a.v.) de;
"Evet" cevabını
vermiştir. (Bunun üzerine Dubâa),
Şartı nasıl koşayım?
deyince, (Resûl-i Ekrem efendimiz);
"Ey Allah'ım emrine
amadeyim, ey Allah'ım beni engellediğin yerde ihramdan çıkmam şartıyla emrine
âmâdeyim de" buyurmuştur.
İzah:
Müslim, hac; Tirmizî,
hac; Nesâî, menâsik; İbn Mâce, menâsîk; Dârimi, menâsik; Ahmed b. Hanbel, I,
337, 356; VI, 164, 202.
1. Dubâa, Resûlullah
(s.a.v.)'ın amcası kızıdır.Sancılı bir kadındı; sancısı gelirse haccının yanda
kalacağından korkuyordu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v.), ona şartlı
olarak ihrama girmesini ve bunun için ne söylemesi gerektiğini öğretti. Buna
göre Hz. Dubâa sancılandığı takdirde ihramdan çıkıp geri dönebilecekti ve hakkında
hiçbir sorumluluk lâzım gelmeyecekti.
Ancak ulemâ, böyle bir
şartın caiz olup olmayacağında ihtilâf etmişlerdir.
2. Ashâb-ı kiramdan Hz.
Ömer, Osman, Ali, İbn Mes'ud, Ammâr ve İbn Abbâs (r.anhum) hazretleri ile
tabiînden Sa'îd b. el-Müseyyeb, Ur-ve, Atâ, Alkame ve Şureyh şartlı olarak
ihrama girmeyi caiz görmüşlerdir.Delilleri ise, mevzuumuzu teşkil eden hadis-i
şeriftir.
3. Haccı tamamlamaya
engel teşkil edecek bir hastalığın veya benzeri bir arızanın ortaya çıkması
halinde ihramdan çıkabilmek için ihrama girerken şartlı olarak girmiş olmak
gerekir. İhrama şartlı olarak girmemiş olan bir kimse karşılaştığı bir engel
sebebiyle ihramdan çıkamaz. Zahirî uleması bu görüştedir. Sözü geçen ulemâya
göre hadisin zahirinden bu mânâ anlaşılmaktadır. Ayrıca şu hadisi de bu
görüşlerine delil getirirler: "Haccet ve şart koş! Ya Rabbî! İhramdan
çıkacağım yer, beni haccetmekten âciz kılacağın yer olsun de!"[Buhârî,
nikâh; Müslim, hac]
İmâmı Şafiî ve Ahmed
(r.a.)'ın sahîh olan görüşlerine göre ihrama şartlı olarak girmek müstehabdır.
İmâmı Şafiî Kitâb-ül menâsık'de bu konuyla ilgili görüşlerini şöyle açıklıyor:
"Eğer şartlı olarak ihrama girme konusundaki (Müslim'in rivayet ettiği)
Hz. Âişe hadisinin [bk. Müslim, hac] sabit olduğundan emin olsaydım, bu konuda
başka bir delil aramaya asla lüzum görmezdim. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'dan
geldiği kesinlikle belli olan bir hadis karşısında başka bir.görüşe yer vermek
helâl değildir." Şafiî ulemâsından Beyhakî, İmâm Şafiî'nin bu ve benzeri
meselelerdeki hareket tarzının odak noktasını teşkil edecek usûlünü bu şekilde
naklettikten sonra İmâm-ı Şafiî'nin görüşünü açık ve kesin bir şekilde şöyle
temellendiriyor: "Hz. Âişe hadisinin Hz. Peygamberden (s.a.v.)
nakledildiği, çeşitli yollardan gelen rivayetlerle sabit olmuştur."[Beyhakî,
es-Sünenu'l-kübrâ, V, 221.]
Mâlikî ve Hanefî
ulemâsıyla tabiîn ulemâsından bazılarına göre ise, bir kimsenin ihrama şartlı
girmesi o kimseye ayrı bir hak ve bir ayrıcalık tanımaz. Bu konuda bu kimse de
başkalarının tâbi olduğu hükümlere tâbidir. Başka bir tâbirle haccı
tamamlamadan ihramdan çıkma konusunda ihrama şartlı olarak giren kimseyle
şartsız olarak giren kimse arasında bir fark yoktur. Çünkü İbn Ömer'den
rivayet edilen şu hadis-i şerif buna delâlet etmektedir: "Abdullah b.
Ömer şartlı haccı tanımaz ve Nebiimizin sünneti size kâfi değil mi?
derdi." ibn Ömer, İbn Abbâs'ın şartlı hac hakkındaki fetvasını tanımamış
ve Nebi (s.a.v.)'ın şartlı hac yapmadığım belirterek müslümanları onun
sünnetine uymaya davet etmiştir. el-Beyhâkî ise, "Du-bâ'a'nın hadisi İbn
Ömer'e varmış olsaydı onu kabul ederdi" diyor.[Tirmizî, hac] İmâm
Tırmizî'ye göre mevzûmuzu teşkil eden hadis, hasen ve sahîhdir. Tirmizî'-nin bu
hadisini aynı zamanda Buharî ile Beyhakî de rivayet etmişlerdir. [Buhârî,
muhsar; Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, V, 223.]
İleride kırk dördüncü babda bu konu genişçe ele alınacaktır.
3. Şartlı ihrama
girmenin caiz olmadığını söyleyen ulemâya göre şartlı ihrama girmek Hz.
Dubâ'a'ya ait özel bir durumdur.
Şafiî ulemâsından,
Hattâbî'nin beyânına göre Hz. Dubâ'a'nın durumunda olan herkes şartlı olarak
ihrama girebilir. Şevkânî'nin beyânına göre ise, Hz. İbn Abbâs şartlı ihrama
girmenin neshedildiği görüşündedir. Lakin İbn-i Abbas'dan gelen bu rivayetin
senedinde el-Hasen b. Umâre vardır. Bilindiği gibi bu zâtın rivayetleri muteber
değildir. Metinde geçen "Beni engellediğin yerde ihramdan çıkmam
şartıyla" cümlesinin zahiri, ihramda iken engelle karşılaşan bir kimsenin
kaldığı yerde ihramdan çıkabileceğine ve bulunduğu yer haremin dışında bile
olsa kurbanlarını orada kesebileceğine delâlet ettiğinden Şafiî, Hanbelî ve
Mâlikî ulemâsı bu konuda böyle hüküm vermişlerdir.
Hanefî ulemâsına göre
ise böyle bir engelle karşılaşan bir kimse hiçbir zaman harem hudutları
haricinde kurbanını kesemez. Çünkü kurban ancak harem hudutları içerisinde kesilir.
Bu bakımdan bu duruma düşen bir kimse şayet kurbanlığı yanında ise, onu
kesilmek üzere birisiyle hareme gönderir ve ondan kurbanlığı hangi tarihte
hareme eriştireceğine dair söz alır. Kurbanlığının kesildiğinden emin olduktan
sonra ihramdan çıkar. Şayet kurbanlığı yanında değilse, belli bir günde bir
kurban alıp kesmek üzere birini vekil tayin eder ve o günde ihramdan çıkar. Bu
konudaki delilleri ise; "Haccı da umreyi de Allah için tam yapın. Fakat
(herhangi bir sebeble bunlardan) alı-konursanız, o halde kolayınıza gelen
kurban(ı gönderin. Bununla beraber) kurban yerine (Minâ'ya) varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyiniz..."[Bakara 196.] mealindeki âyet-i kerimedir.